Türkiye’nin İnternet Yasaklarıyla Sınavı

Sosyal medyaya getirilen yasaklarla yeniden dünya gündemine oturan Türkiye’de iletişim özgürlüğü tartışmaları alevlenirken, yasağın Google’a kadar uzanmasına tepki büyük.

İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ın 31 Mart’ta rehin alınıp öldürülmesiyle sonuçlanan olayla ilgili gelişmeleri izlerken hükümet yetkililerinden gelen, “Savcının başına silah dayanmış görüntülerini yayımlamak etik değil. O görüntülerin engellenmesi için her şeyi yapacağız” açıklaması, yasaklarla somutlaştı. Savcının görüntülerinin yer aldığı içerikleri yayımlayan Facebook, Twitter ve Youtube’a erişim mahkeme kararıyla engellendi. İçeriklerin kaldırılmasıyla birlikte sırasıyla Facebook ve Twitter, 6 saatlik erişim engelinden sonra ulaşıma açıldı.

Facebook ve Twitter’da yaşanan bu erişim engelinin arama motoru Google’a da sıçrayacağı haberleri de ‘sosyal medyaya yasak’ endişelerini artırdı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı; Twitter, Youtube ve bazı haber sitelerindeki Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın rehin alınmasıyla ilgili görüntülerin kaldırılmasını istedikten sonra Google’dan da ilgili içeriklerin kaldırılması için 6. Sulh Ceza Hakimliği’ne başvurdu. Bu isteği değerlendiren mahkeme, savcıyla ilgili bazı görüntülerin kaldırılması, kaldırılmadığı takdirde Google’a erişimin tamamen engellenmesini kararlaştırdı. Savcılığın isteği doğrultusunda mahkemenin aldığı karar Youtube’u da içeriyordu. Kararın uygulanması için Google ve Youtube’e 4 saatlik süre verildi. Youtube, Savcı Kiraz’la ilgili görüntülere Türkiye’den erişimi engelledi. Bunun ardından da Youtube yeniden erişime açıldı.Yasak_6_600

Hükümete Büyük Tepki

Google’un da içerikleri kaldırmaması durumunda erişimin engellenmesi bekleniyordu. Ancak Google’un da kısa bir süre sonra savcıyla ilgili görüntüleri kaldırdığı ve erişimin engellenmesinin yolunu kapattığı görüldü. Google’la ilgili karara Twitter üzerinden yapılan eleştirilerin hedefinde hükümet vardı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti de hükümetin sansürü meşru kılma çabasında olduğunu duyurdu.

Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay, “Savcının görüntülerini yayımlamak, sosyal medyaya erişimi kesmeyi meşru kılar mı?” sorusunu yanıtlarken, AKP hükümetinin Savcı Kiraz’ın ölümünü bahane ederek iletişim özgürlüğünü sınırlandırmayı kendine hak gördüğünü savundu. Abakay, “Medyanın büyük kısmını kendine bağlayan, diğer kısmını da ceza ve tehditlerle sindirmeye çalışan AKP, sosyal medya kanallarıyla yayılmaya çalışılan bilgiyi de engelleme çabasındadır. Savcının ölümüyle ilgili de kamuoyundaki soruların yanıtlanması engellenmiştir. AKP hükümetinin derdi; kişi hak ve özgürlükleri değildir, yasakları yaygınlaştırıp-iktidar pekiştirmektedir” değerlendirmesi yaptı.

AKP’nin her uygulamasıyla kişi temel hak ve özgürlükleri konusunda ‘tek yönlü ve çıkarcı’ hareket ettiğinin bugün toplumun daha geniş kitleleri tarafından anlaşılmaya başlandığını söyleyen Abakay, gazetecilik örgütlerinin sansür ve yasaklara karşı direncinin engellenemeyeceğine dikkat çekti. Yasakların internet ortamında hakim kılınması çabasının da hükümetin ‘seçim paniği’ olarak görülmesi gerektiğini anlatan Abakay, “Türkiye’de iletişim özgürlüğü karnesi her geçen daha da kararmaktadır. AKP, yasakçı zihniyetini bir an önce sonlandırmak durumundadır. Aksi durumda toplumdaki kaos ortamı genişleyecektir” dedi.

Kaboğlu: “Türkiye İçin Büyük Talihsizlik”

Hükümetin sosyal medya yasağıyla savcının hakkını gerçekten korumaya mı çalıştığı ya da kişi hak ve hürriyeti korunurken yasakların meşru olup olmadığıyla ilgili görüşlerini açıklayan Marmara Üniversitesi’nden İnsan Hakları Hukuku Uzm

anı İbrahim Kaboğlu, Twitter’a yasağın geçen yıl da getirildiğini ve Anayasa Mahkemesi’nin 2 Nisan 2014’te aldığı kararla bu yasağı ‘temel hak ve hürriyetlerin ihlali’ saydığını hatırlattı.

“Savcıyla ilgili fotoğraf ve görüntülerin yayımlanması rahatsız edici bulunmuş olabilir ama bu durum tüm internet sitelerine toptan bir yasağı meşru kılmaz” diyen Kaboğlu, AKP hükümetinin Anayasa Mahkemesi kararlarını içselleştirmediğini aksine Anayasa’ya aykırı davranmayı alışkanlık haline getirdiğini söyledi. Savcının hakkını korumak isteyen AKP hükümetinin aynı dönemde iç güvenlik paketini gündeme getirdiğini belirten Kaboğlu, “Bir yanda sokağı boşaltma çabası var, bir yanda da sanal ortamı tamamen kapatmak çabası. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı da, hükümetin arka bahçesi gibi çalışıyor. Alınan önlemler ile özgürlük kısıtlamaları arasında tamamen bir ters orantı var. Ne yazık ki bu durum, Türkiye için büyük talihsizliktir” yorumunda bulundu.

Kaboğlu, yaklaşan parlamento seçimleri öncesi Türkiye’de yaşananların kamuoyuna doğru yansıtılması için hükümetin de sorumluluğu olduğuna dikkat çekerken, “Oysa ağır bir yasakçı zihniyet kendini göstermektedir. Halkın bu zihniyetten olumsuz etkileneceği, kaos ortamının genişleyeceği ve bunun toplumda sorunlar yaratacağı hesaplanabilmelidir. Hükümetten beklenen; anayasaya uygun hareket etmesi ve sağduyulu davranmasıdır” uyarısında da bulundu.

Yasak_2_600

 

 

Savcı Kiraz’ın kafasına silah dayanmış halde gösteren fotoğrafın bazı basın yayın organlarında kullanılmasına en sert tepkileri Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu verdi. Erdoğan, “Bu görüntüleri yayınlamak suretiyle ne elde edeceksiniz? Neyi kazanacaksınız? Yani arkadan bunlarla ilgili hemen anında bazı yasaklar gelmemiş olsa bunları gün boyu yayınlamaya devam edecekler. Böyle bir anlayış olamaz. Bu anlayış insani değildir, bu anlayış vicdani değildir” ifadelerini kullanmıştı.

Akreditasyon Krizi de Yaşandı

Ancak tepkiler açıklamayla sınırlı kalmadı. Önce Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın talebiyle rehine krizinin yaşandığı gün basına ‘geçici yayın yasağı’ getirildi. Ardından ise Başbakan Davutoğlu’nun talimatıyla, düzenlenen operasyonda iki militan ile birlikte hayatını kaybeden Savcı Kiraz’ın cenaze töreninde akreditasyon uygulaması yapıldı ve söz konusu fotoğrafı basan yayın organları içeriye alınmadı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da fotoğrafı birinci sayfasında genişçe kullanan Cumhuriyet, Bugün, Posta gibi gazeteler hakkında soruşturma başlattı.

Başbakan Davutoğlu ise tartışma yaratan fotoğrafı kullanan yayın organlarını sert bir dille eleştirdi. Söz konusu resmi yayınlamanın savcının ailesi ve kamuoyuna karşı “ahlaksızlık, nezaketsizlik” olduğunu öne süren Davutoğlu, akreditasyon uygulamasını savundu. Davutoğlu, “Herkes insanların acısına saygı duyacak. Teröristlerin propagandasını yapmayacaklar. Bundan sonra herkes dikkat edecek. Onları bugün o cenazeye katılma hakları yoktu, o çocuğun karşına çıkmalarına hakları yoktu” dedi.

 

Hükümete yakınlığı ile bilinen yayın organları getirilen yasaklardan yana tavır alırken, muhalif basın kuruluşları ve basın örgütleri hükümetin tavrını protesto etti. Çağdaş Gazeteciler Derneği’nden yapılan açıklamada, AKP hükümetlerinin yıllardır basın üzerinde uyguladığı sansür ve baskının bu olayda da yaşandığı belirtildi ve “Bu anlayış, görevlerini yapmak isteyen meslektaşlarımıza da olay sırasında engel olmaya çalışmaktan kaçınmadı. Ülkeyi karartmaya çalışsanız da o gerçekleri halka duyurma kararlılığını sürdüreceğiz” denildi.

“Hiçbir Haber Başbakan Talimatıyla Gizlenemez”

Hükümetin topa tuttuğu muhalif yayın organlarının başında gelen Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan başyazıda ise “Çağımızda hiçbir haber, Başbakan talimatıyla gizlenemez. Bir gazeteye hangi fotoğrafın basılacağına Başbakan karar veremez. O karar, gazetecilere aittir” ifadelerine yer verildi.

Söz konusu fotoğrafı basarak gazetecilik görevini yerine getirdiklerini söyleyen Cumhuriyet Gazetesi Haber Koordinatörü Murat Sabuncu yaptığı açıklamada, “Fotoğrafı kullanan gazetecileri ahlaksız olarak niteleyen Davutoğlu, önce devlet terörü konusunda adım atmalı. Meslektaşımız Hrant Dink cinayetinin arkasındaki isimler hala bulunamadı. Berkin Elvan’ı öldüren polisler hala açığa çıkarılmadı” dedi.

A man is silhouetted against a video screen with a Twitter and a Facebook logo as he poses with an Dell laptop in this photo illustration taken in the central Bosnian town of Zenica

Fotoğrafı kullanırken büyük üzüntü yaşasalar da tüm okuyuculara karşı duydukları sorumluluk gereği hareket ettiklerini anlatan Sabuncu, artık günümüzde sosyal medyanın her haberi yayabilme özgürlüğü olduğuna da dikkat çekti. Sabuncu, “Dünyadaki pek çok yayın kuruluşu yayın yaparken, Türkiye’de yayın yasağı getiriliyor. Hükümet adalet sistemindeki zaafların acısını gazetecilerden çıkarmaya çalışıyor” diye konuştu.

“Silah ve Yüzler Örtülebilirdi”

Öte yandan basın dünyası içinde, söz konusu fotoğrafın herhangi bir süzgeçten geçirilmeden kullanılmasına itiraz edenler oldu. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, “Sorun fotoğrafın yayınlanmasından çok, nasıl bir teknik müdahaleden geçtiği. Bir basın kuruluşu fotoğrafı dümdüz basmak yerine yüzlerin, örgüt amblemlerinin ve silahın belirginliğini azaltarak da o ortamı yansıtabilir” şeklinde konuştu. Türkiye medyasında herhangi bir siyasi polemiğin parçası olmadan gazetecilik etiğini tartışmanın mümkün olmadığına işaret eden Önderoğlu, “Basın kuruluşları, siyasi tavırlarını akla getirmeyecek standart bir yayın çizgisine sahip olmalı. Ancak Türkiye’de gazeteciler arasında gelişmesi gereken etik tartışması ceza tehdidi altında köreltiliyor. Terörle Mücadele Yasası ve Ceza Kanunları nedeniyle gazeteciler profesyonel tartışma ortamı yaratamıyor” diye konuştu.

“Yayın Yasağı ve Akreditasyon Basın Özgürlüğü İhlali”

Devletin tüm medyanın gözünün önünde gerçekleşen bir olaya ilişkin yayın yasağı ve akreditasyon uygulaması getirerek basın özgürlüğünü defalarca ihlal ettiğinin altını çizen Önderoğlu, şu değerlendirmeyi yaptı:

“Hükümet yanlısı yayın organlarındaki etik ihlallerine karşı hiçbir şey yapılmıyor. Medya ancak özgür olduğu zaman kendi standartlarını ortaya koyabilir. Gazetecilerin bir standarda ihtiyacı var ama siyaset ve yargının da basın ile ilişkilerde bir standarda ihtiyacı var. Charlie Hebdo katliamında ve sonraki rehine olaylarında Fransız yetkililer öyle ayrıntılı ve her soruya yanıt veren basın toplantıları yaptılar ki, muhabirler haber merkezlerine sayfalar dolusu bilgi ile döndü. Türkiye’de ise verilen eksik ve şaibeli bilgiler nedeniyle gazeteci haberi verirken risk almak zorunda kalıyor.”

Medya Özgürlüğü İçin “Online” Platform

Ülkemizde bu tartışmalar yaşanırken, Avrupa ülkelerinde gazetecilere yönelik fiziksel ve hukuksal tehditlere karşı Avrupa Konseyi ve uluslararası basın kuruluşları tarafından “online” platform oluşturuldu. Dünyada bir ilk olan platform sayesinde, Avrupa coğrafyasında tehdit altında olan gazetecilerin durumu internet ortamında duyurulacak, Avrupa Konseyi derhal harekete geçebilecek.

Platform projesi, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 47 Avrupa ülkesini çatısı altında toplayan Avrupa Konseyi’nin girişimiyle doğdu. Hükümetlerarası bir teşkilat olan Avrupa Konseyi’nin temel misyonu Avrupa kıtasında demokrasi, insan hakları ve hukuk devletini güvence altına almak. İfade ve medya özgürlükleri bu nedenle Avrupa Konseyi’nde en önem verilen konular arasında. Avrupa Konseyi’nin değişik organları tarafından son yıllarda toplanan veriler, Avrupa genelinde gazetecilere yönelik fiziksel ve hukuksal baskıların giderek arttığını gösteriyor.

Gazetecilerin uluslararası bir platformda “online” korunması fikri Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Medya ve Bilgi Toplumu Alt Komitesi’nin Mayıs 2014’te İstanbul’da düzenlediği “Avrupa’da Medya Yönetişiminde Ulusal Parlamentoların Rolü” konulu toplantıda gündeme getirildi. Avrupa Konseyi tarafından derhal benimsenen fikir sonrasında, Konsey ile medya özgürlüğü konusunda uzman altı uluslararası kuruluş (Uluslararası Gazeteciler Federasyonu, Avrupa Gazeteciler Birliği, Sınır Tanımayan Gazeteciler, Article 19, Uluslararası Haber Güvenliği Enstitüsü ve OSI-Media) arasında Aralık 2014’te Paris’te bir anlaşma imzalandı.

Düzenli Raporlar Hazırlanacak

Anlaşma kapsamında; Avrupa’da tehdit altındaki gazeteciler konusunda basın örgütlerinin toplayacağı güvenilir verilerin Avrupa Konseyi’nin oluşturacağı ve barındıracağı özel bir internet sitesi üzerinden yayımlanması kararlaştırıldı. Buna göre; ölüm tehdidi, fiziksel saldırı, siyasi baskı, sansür, haksız yere işten atılma gibi medya mensuplarının maruz kaldığı sıkıntılar, uluslararası basın örgütleri tarafından değişik kaynaklar aracılığıyla teyit edildikten sonra Avrupa Konseyi’nin internet sitesinde yayımlanacak. Kamuoyunda önceden duyulmuş bilgiler dışında, tehdit altındaki medya mensuplarının yaşadıkları sıkıntılar sadece onların rızasıyla yayımlanacak. Bu veriler temelinde, sadece Avrupa Konseyi değil, AB, AGİT ve hatta BM, gerektiği zaman ivedi olarak gazeteciler için harekete geçebilecek. Avrupa Konseyi, toplanan verilerle ilgili düzenli raporlar hazırlayacak.

Kırk Gazeteci İçin Alarm

Geçtiğimiz ay yayın hayatına başlayan platformda 12 Avrupa ülkesinden 40 gazeteci için “alarm” veriliyor. Bu alarmlar, gazetecilerin içinde bulunduğu sıkıntıya göre birinci, ikinci ve üçüncü derece olarak sınıflandırılıyor. Birinci derece alarmlar, öldürmeye teşvik ve fiziksel tehdit de dahil olmak üzere en ciddi tehditleri içeriyor. İkinci derece alarmlar, hukuksal ve idari planda medya ile hükümetler arasındaki ilişkileri konu alıyor. Hükümetlerin medya üzerindeki baskıları veya terörle mücadeleyle ilgili yasaların suiistimal edilip ifade özgürlüğünün kısıtlanması gibi durumlar bu derece alarm kategorisinde yer alıyor. Medya yöneticilerinin etik anlayışı ve gazetecilerin çalışma koşulları ise üçüncü derece alarm kategorisinde gösteriliyor. Platformda, tehditlerin “devlet kaynaklı” veya “devlet kaynaklı olmadığı” da belirtiliyor. Türkiye 13 alarm ile ilk sırada yer alıyor.