Fintek dünyasının dinamik isimlerinden biri olan Bakiyem CEO’su Umut Yalçın, dijital ödeme sistemlerinin evriminden girişimciliğe, sektörün geleceğinden yapay zekâ destekli çözümlere kadar birçok başlıkta çarpıcı değerlendirmelerde bulunuyor.
Farklı sektörlerin dijital ödeme ihtiyaçlarına odaklanan Bakiyem, sunduğu yapay zekâ destekli uygulamalarla şirketlerin fatura takip süreçlerini otomatikleştiriyor. Sürücü kurslarıyla başlayan bu dönüşüm yolculuğu, bugün B2B ve B2C alanlarında genişleyen güçlü bir etkiye dönüşmüş durumda. Yalçın, yakın gelecekte cep telefonlarının yerini yüz tanıma, biyometrik kimlik doğrulama ve parmağa takılan yüzük gibi yenilikçi ödeme araçlarının alacağını öngörüyor.
Röportajda yalnızca teknolojik gelecek değil; girişimcilik yolculuğunun gerçekleri de tüm açıklığıyla ele alınıyor. “Yatırım almaktan önce müşteri kazanmak gerekir” diyen Yalçın, genç girişimcilere hem cesaret hem de ayakları yere basan stratejilerle yol gösteriyor.
Türkiye’nin dijital ödeme ekosistemine yön veren bir aktörün gözünden bugünü ve yarını daha yakından görmek isteyen herkesi bu ilham verici röportaja bekliyoruz.
Bakiyem’in sunduğu hizmetler ve çözümler nelerdir?
Bakiyem olarak serüvenimize online ödeme yöntemi sunarak başladık. Ancak zaman içinde sadece bir ödeme çözümü sunmanın ötesine geçtik ve bugün itibarıyla bir fintech firması olarak işletmelerin finansal ve operasyonel süreçlerine değer katan birçok çözüm geliştiriyoruz.
Yeni dönemde özellikle iki ana başlığa odaklanmış durumdayız. Bunlardan ilki, yapay zeka destekli otomasyon çözümleri. Örneğin; işletmeler fatura kestikten sonra tahsilat sürecini çoğunlukla manuel yollarla, yani telefonla arama ya da e-posta gönderimi gibi yöntemlerle takip ediyor. Bu da hem zaman hem insan kaynağı açısından maliyet yaratıyor. Biz ise bu süreci dijitalleştirdik. Fatura kesildikten sonra son ödeme tarihi sistem tarafından otomatik olarak takip ediliyor ve müşteriye ödeme hatırlatmaları WhatsApp, SMS veya e-posta yoluyla gönderilebiliyor. Bu hatırlatmalara ödeme linki de eklenebiliyor ve ödeme yapılmadığı takdirde, işletmenin belirleyeceği sıklıkta yeniden iletilebiliyor. Süreç tamamen entegrasyonu kullanan kurumun ihtiyaçlarına göre şekilleniyor.
Bizlere uzun vadeli hedefleriniz konusunda bilgi verebilir misiniz?
Sürücü kurslarıyla başladığımız bu yolda hala yapacak çok şeyimiz var. Her yıl yaklaşık 1,5 milyon kişi ehliyet alıyor ve biz, bu kişilere alternatif ödeme çözümleri sunarak farklı bir deneyim yaşatıyoruz. Şu ana kadar yalnızca 18 ayda bu potansiyelin 519 binine ulaşmış durumdayız. Bu da doğru bir yolda ilerlediğimizi gösteriyor.
Uzun vadede amacımız, kullanıcılarımız için yalnızca bir ödeme altyapısı değil; aynı zamanda finansal bir araç olmak. İşbirliği yaptığımız bankalarla birlikte, müşterilerimizin ceplerindeki cüzdan olmak istiyoruz. Türkiye’nin en büyük bankası her yıl ortalama 3,4 milyon mobil cüzdan veya yeni hesap açılışı gerçekleştiriyor. Biz de bu alanda güçlü bir alternatif sunarak, gençlerin ve bireysel kullanıcıların ilk tercihi haline gelmeyi hedefliyoruz.
Bundan sonraki süreçte, kullanıcılarımızın sadece ödeme değil; kredi kullanımı, sigorta işlemleri ya da dijital platformlardaki alışverişlerinde de aracı olabileceğimiz bir yapıya geçmek istiyoruz. Örneğin, bir kullanıcı bizim üzerimizden kredi alabilecek, sigorta yaptırabilecek ya da Steam üzerinden alışveriş yapabilecek. Önümüzdeki üç yıl içerisinde bu dünyayı kurmak temel hedefimiz. Bunun yanında, sunacağımız sadakat çözümleriyle birlikte, kullanıcılarımızın cebinde indirimler, avantajlar ve kolaylıklar sağlayan bir “yaşam cüzdanı” olmak istiyoruz.
Geçtiğimiz yıl Param ile yaptığımız işbirliği sayesinde, şu anda 750 bin adet ön ödemeli kart kullanıcılarımızın cebinde. Bu yıl sonuna kadar bu sayıyı 2,5 milyona çıkarmayı hedefliyoruz. Bu kartlar, sadece bir ödeme aracı değil; aynı zamanda bizim sadakat ve kampanya altyapımızın da bir parçası. Hedefimiz, sunduğumuz hizmetlerle kullanıcı memnuniyetini en üst seviyede tutmak ve bu büyümeyi sürdürülebilir kılmak.
Üç yıl içinde Türkiye’de kimsenin klasik kredi kartlarına ihtiyaç duymayacağına inanıyoruz. Herkesin cep telefonuyla hızlı, güvenli ve avantajlı şekilde ödeme yaptığı bir dünyaya doğru ilerliyoruz. Biz de bu dönüşümün merkezinde yer almak, bu alanda büyümek ve kullanıcıya gerçek değer sunan çözümler üretmek istiyoruz.
Bugün B2B tarafında ciddi bir hacme sahibiz. Sadece geçen ay 2 milyar TL’ye yakın işlem hacmi gerçekleştirdik. Toplamda banka havalesi ve EFT hacmimiz 300 milyar TL civarında. Bu güçlü yapıyı koruyarak, önümüzdeki dönemde B2C tarafına da daha fazla odaklanacağız. Çünkü biliyoruz ki dünya sadece kurumsal çözümlerle değil, bireysel kullanıcılarla da dönüyor. Biz de hem B2B hem B2C tarafında güçlü ve güvenilir bir marka olarak büyümeye devam edeceğiz.

Türkiye Fintek sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye, fintech teknolojileri ve altyapısı bakımından dünyayla kıyaslandığında aslında oldukça ileride. Özellikle dijital ödeme sistemleri, açık bankacılık uygulamaları ve regülasyonlara uyum anlamında birçok gelişmiş ülkenin önündeyiz diyebilirim.
Ancak sektör içerisindeki rekabet anlayışı ne yazık ki henüz olgunlaşmış değil. Türkiye’de firmalar arasında sağlıklı bir rekabetten ziyade, zaman zaman “düşman hukuku” diye tanımlayabileceğimiz bir ilişki tarzı gelişiyor. Bu durum hem iş birliklerinin önünü kesiyor hem de sektörün sağlıklı büyümesini yavaşlatıyor.
Uluslararası pazarlara baktığımızda, örneğin İngiltere, Avrupa veya Amerika’da faiz oranlarının oldukça düşük seviyelerde – yıllık yüzde 7–8 civarında – seyrettiğini görüyoruz. Buna rağmen bu pazarlarda fintech şirketleri, daha yüksek komisyon oranlarıyla ayakta kalabiliyor. Oysa Türkiye’de faiz oranları çok daha yüksekken, komisyon oranları oldukça düşük seviyelerde. Bu dengesizlik, fintech firmalarının sürdürülebilirliği açısından ciddi bir baskı yaratıyor.
Bu şartlar altında faaliyet gösteren şirketlerin ayakta kalabilmesi için işlem hacmini önemli ölçüde artırması gerekiyor. Ancak bu da ölçeklenebilirlik, operasyonel maliyetler ve rekabetçilik gibi pek çok başlıkta zorluk yaratıyor. Türkiye’nin fintech alanında potansiyeli çok yüksek; fakat bu potansiyelin tam anlamıyla ortaya çıkması için hem iş birliklerinin güçlendirilmesi hem de sektörel gelir modellerinin yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.
Dijital ödeme sistemlerinin geleceği için cep telefonlarını işaret ettiniz. Bunun dışında başka hangi çözümleri görmemiz mümkün?
Elbette, gelecekte sadece cep telefonlarıyla sınırlı bir ödeme dünyası olmayacak. Cep telefonu şu anda en erişilebilir araçlardan biri, ancak yalnızca bir geçiş dönemi teknolojisi. Yakın gelecekte parmağımıza takılı bir yüzükle, yüz tanıma teknolojisiyle ya da biyometrik kimlik doğrulama sistemleriyle ödeme yapabileceğimiz bir dünyaya doğru ilerliyoruz.
Örneğin, geçtiğimiz günlerde Türkiye İş Bankası yüz tanıma ile ödeme alınmasını sağlayan bir çözümü başarıyla hayata geçirdi. Bu gibi örneklerin önümüzdeki dönemde artarak çoğalacağını düşünüyorum. Çünkü teknolojik gelişmeler artık sadece ödeme noktasına değil, deneyimin tamamına entegre olmaya başladı.
Ancak burada dikkat çekmek istediğim bir başka konu da şu: Türkiye’de fintech sektörü, ödeme sistemlerinin tamamlayıcı aşamalarında – yani ödeme öncesi ve sonrası deneyimlerde – hâlâ biraz geride kalıyor. Oysa dünyada bu alanlar çok daha hızlı gelişiyor. Bu farkı kapatmanın yolu da büyük oyuncuların bu tür teknolojilere yatırım yapmasından geçiyor. Büyük kurumlar öncülük ettiğinde, ekosistem de buna göre şekilleniyor ve inovasyon hız kazanıyor.
Biz de bu alanda çözümler geliştirmeye, yeni nesil teknolojileri hem kurumlara hem de son kullanıcıya erişilebilir hale getirmeye devam edeceğiz.
Genç girişimcilere veya fintech alanında çalışmak isteyenlere tavsiyeleriniz neler?
Bana göre en önemli konu, yatırım almaktan önce müşteri bulmak. Günümüzde girişimciler, fikirlerini hayata geçirirken ilk olarak yatırım arayışına giriyor. Ancak bu yaklaşım bence büyük bir hata. Çünkü ortada gerçek bir müşteri kitlesi, ihtiyaç duyulan bir ürün ya da hizmet yoksa, aldığınız yatırımın sürdürülebilir bir etkisi olmaz. Biz de bu nedenle beş yıldır yatırım almadan büyümeyi tercih ettik. Önce ürünümüzü sahada test ettik, müşteri bulduk, ihtiyaçlara göre geliştirmeler yaptık. Yatırım, bu aşamaların ardından gelmeli.
Elbette maddi kaynak önemli ama en az onun kadar önemli olan bir diğer konu da bilgi ve deneyim. Sadece yatırımla bir yerlere gelmek mümkün değil; yönünüzü belirlemek, doğru kararlar almak ve sürdürülebilir bir yapı kurmak için bilgiye, tecrübeye ve doğru ekiplere ihtiyacınız var.
Sıkça karşılaşılan bir durum var: Üç mühendis bir araya gelip bir fikir geliştiriyor. Ancak sadece teknik bilgiyle başarıya ulaşmak mümkün değil. Bu ekibe mutlaka finans ve pazarlama alanlarında deneyimli kişilerin de katılması gerekiyor. Ürün ne kadar iyi olursa olsun, finansal yapı kurulmamışsa ve pazarlama stratejisi oturmamışsa başarıya ulaşmak zor. Ama iyi bir fikir, güçlü bir ürün, sağlam bir finansal plan ve doğru pazarlama stratejisi bir araya gelirse başarı zaten gelecektir.
Bir de gençlerin, özellikle sosyal medyada sıkça karşılaştıkları “motivasyon hikâyeleri” konusunda daha gerçekçi olmaları gerektiğini düşünüyorum. Hepimiz Elon Musk örneğini duyuyoruz ama onun da arkasında ciddi bir sermaye ve hazır bir altyapı vardı. Bugün hiç kimse sadece bir yazılım geliştirerek tek başına milyar dolarlık bir şirket yaratmıyor. Hâlâ çabalıyoruz, hâlâ üretiyoruz. Bu işin gerçeği bu. Önemli olan her sabah yatağınızdan kalktığınızda, düne göre bir adım ileriye gitmiş olmak. Bunu sürdürebildiğiniz sürece başarı da zamanla sizi buluyor.
👉 Röportaj: BT Günlüğü